İSTANBUL İŞGÜCÜ PİYASASI VE KADIN İSTİHDAMI

İSTANBUL İŞGÜCÜ PİYASASI VE KADIN İSTİHDAMI 

rapor. İstanbul işgücü piyasası ve kadın istihdamı 2025

sunum. İstanbul İşgücü Piyasası ve Kadın İstihdamı Sunum

Bir İBB iştiraki olan İSPER’in desteği ile İstanbul işgücü piyasasının özelliklerini ve sorunlarını inceleyen araştırma raporlarımızdan dördüncüsünü yayınlamış bulunuyoruz. Önceki raporlarda olduğu gibi bu raporda da İstanbul işgücü piyasasının Türkiye işgücü piyasasına kıyasla özgünlüğü, başlıca göstergeler itibariyle 2024’teki görünümü ve firmaların karşılaştıkları başlıca sorunlar, anket verileri ve derinlemesine görüşme bilgileri kullanılarak incelenmekte ve tartışılmaktadır. Önceki yılların raporundan farklı olarak 2024 yılının raporunda kadınların işgücü piyasası ile ilişkilerinde ve iş yerlerinde karşılaştıkları sorunlara özel bir yer (Bölüm 3 ve Konu 1) verilmiştir. Raporda dört bölüm mevcuttur.

Bölüm 1
Raporun bu ilk bölümünde İstanbul işgücü piyasasının Türkiye bağlamında sahip olduğu özgün konumu ana hatlarıyla ele alınmaktadır. İstanbul 16 milyonu aşan nüfusu, cari fiyatlarla yaklaşık 17 bin dolarlık kişi başı geliri (2023) ile Avrupa’nın orta büyüklükte ve orta gelişmişlikte ülkeleri ile kıyaslanabilir bir ekonomiye ve toplumsal çeşitliliğe sahip bir kenttir. Yaklaşık 6,5 milyon çalışan sayısı ile İstanbul, ülke istihdamının hemen hemen dörtte birine sahiptir.

İstanbul işgücü piyasasının en önemli yapısal özelliği tarım istihdamının yüzde 0,5 ile ihmal edilebilecek kadar küçük olması. Oysa Türkiye genelinde bu oran yüzde 14’tür. Bu özellik dikkat alınarak İstanbul-Tarım Dışı Türkiye karşılaştırması (2023) yapıldığında İstanbul’da istihdam oranının (yüzde 51,8) ülke oranının (yüzde 44,4) oldukça üzerinde olduğu görülmektedir. Bu üstünlük erkek ve kadın istihdam oranları için de geçerlidir. Erkek istihdam oranları yüzde 69,2’ye 62,5; kadın istihdam oranları yüzde 34,8’e yüzde 27’dir. Aynı zamanda İstanbul işsizlik oranı, Türkiye tarım dışı işsizlik oranına kıyasla daha düşüktür: yüzde 8,9’a yüzde 10,8. Erkek işsizlik oranları birbirine oldukça yakınken (yüzde 7,4’e yüzde 8,7) kadın işsizlik oranlarında (yüzde 11,7’ye yüzde 15,1) İstanbul lehine büyük bir fark söz konusudur. İstanbul işgücü piyasasının vurgulanması gereken bir diğer özelliği de işgücünün eğitim düzeyinin Türkiye tarım dışı işgücünün eğitim düzeyinden belirgin şekilde yüksekliğidir.
Bölüm 2
Bu bölümde, İstanbul işgücü piyasasının güncel durumu incelenmiştir. İstanbul’da çalışanların çoğu ücretli veya maaşlı olup, hizmet sektörü en baskın istihdam alanı olarak öne çıkmaktadır. Anket verilerine göre hizmet sektöründe çalışanların oranı yüzde 79,7 iken, sanayi sektörünün payı HİA verilerine kıyasla daha düşük tahmin edilmiştir. Kayıt dışı istihdam oranı ise yüzde 12 seviyesindedir. Sanayi ve inşaat sektörlerinde bu oranın daha yüksek olduğu görülmektedir.

Uzun süreli işsizlik oranı yüzde 25 olarak ölçülmüş ve özellikle kadınlar, lise altı eğitim seviyesine sahip bireyler ile 45 yaş üstü grupta daha yaygın olduğu tespit edilmiştir. İşsizlik sigortasından yararlanma oranı oldukça düşük olup, işsizlerin sadece yüzde 3,3’ü işsizlik ödeneği almaktadır. Çoğu işsiz, gerekli koşulları sağlayamadığı için işsizlik sigortasına başvurmamaktadır.

İstanbul işgücü piyasasında kadın istihdamı Türkiye geneline kıyasla yüksek olsa da Avrupa’nın en düşük kadın oranlarına sahip Yunanistan ve İtalya’nın bir hayli geresinde olması, uzun süreli işsizlik riskinin yüksekliği, belirli sektörlerde kayıt dışılığın devam etmesi ve işsizlik sigortasının kapsayıcılığının son derece yetersizliği temel sorunlar olarak öne çıkmaktadır. Bu sorunların çözümü için kadın istihdamının kreş hizmetinin yaygınlaştırılması, çalışma koşullarında kadınlar açısından olumsuzlukların giderilmesi, kayıt dışı istihdamın azaltılması ve işsizlik sigortasının erişilebilirliğinin artırılması gerekmektedir.

Bölüm 3
Evlilik ve çocuk sahibi olmak, birçok kadının kariyerlerini sürdürmelerine engel teşkil etmektedir. Bu bölümde evlilik ve çocuk sahibi olmanın kadınların istihdam oranı üzerindeki etkisi ölçülmektedir. Bulgular, evlilik sonrası istihdam oranının ortalama yüzde 11 azaldığını, ilk çocuğun doğumuyla birlikte ise ek olarak yüzde 7,2 daha düştüğünü göstermektedir.

Eğitim düzeyine göre incelendiğinde, yükseköğretim mezunu kadınların istihdam oranının yüzde 67,7’den yüzde 46,7’ye gerilediği belirlenmiştir. Ortaöğretim mezunları için bu düşüş oldukça çarpıcı olup, yüzde 38,9’dan yüzde 10,2’ye düşmektedir. İlkokul mezunu kadınlar için ise istihdam oranı neredeyse tamamen ortadan kalkmakta, ilk çocuktan sonra yüzde 16,7’den yüzde 4,3’e gerilemektedir. Bu bölümde ayrıca bazı kadınların evlilik ve ilk çocuktan sonra iş hayatında kalmaya devam etme nedenleri de ele alınmaktadır. Beklendiği üzere, kayıtlı istihdam, deneyimi ve yüksek vasıf gerektiren ofis işleri, kadınların istihdamda kalmalarını kısmen açıklayan faktörler arasında yer almaktadır.

Kariyerlerini engellemenin yanı sıra (ya da daha doğru bir ifadeyle aynı anda), evlilik ve çocuk sahibi olmak kadınlara orantısız bir ev işi yükü getirmektedir. Bu bölümde, İstanbul’da erkeklerin ve kadınların ev işleri ve ücretli çalışma için harcadıkları zamanı incelendiğinde bulgular, 25-39 yaş arasındaki genç çiftlerin yüzde 93’ünde kadınların erkeklerden daha fazla ev işi yaptığını göstermektedir. En yaygın iş bölümü düzeninde, kadınların ev işleri üzerindeki payı yüzde 75, erkeklerin ise yüzde 25 olarak şekillenmektedir. Evlilikler evde çocuk olup olmamasına ve kadının aynı zamanda dışarıda çalışıp çalışmadığına göre ayrıştırıldığında sonuçlar çarpıcıdır. Çift gelirli hanelerdeki kadınlar, evdeki ve dışarıdaki işleri arasında bölünerek haftada neredeyse 100 saat çalışmaktadır. Bu durum muhtemelen, çift gelirli hanelerde çocuksuz çiftlerin oranının, yalnızca erkeğin çalıştığı hanelere kıyasla çok daha yüksek olmasını açıklamaktadır.

Öte yandan hane içi pazarlık süreçleri incelendiğinde, her iki eşin de üniversite mezunu olduğu “bilinçli” çiftlerde, erkeklerin daha bilinçli davrandığı ve diğer çift türlerindeki erkeklere kıyasla ev işlerine 11 saat daha fazla zaman ayırdığı ortaya çıkmıştır. Ancak, çocuk yetiştirmeye harcanan zaman açısından kadınlar ve erkekler arasındaki fark son derece belirgindir. İlk bebeğin doğumu, kadının haftalık toplam iş yükünü 30,4 saat artırırken, erkeğin iş yüküne etkisi yalnızca 9,5 saattir.
Son olarak, dikkat çekilmesi gereken önemli bir bulgu, kadınların dışarıda çalıştığı hanelerde erkeklerin ev işlerine ekstra bir katkı sunmamasıdır. Çalışan kadınlar, ev işleri için ayırdıkları zamanı haftada 20 saat azaltmakta, ancak eşlerinden bu azalmayı telafi edecek şekilde -istatistiksel olarak anlamlı- bir destek görmemektedir.

Bölüm 4
İstanbul işgücü piyasası, yüksek hayat pahalılığı ve geniş ekonomik çeşitliliği nedeniyle diğer bölgelerden farklılaşan yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. Raporun bu bölümünde işgücü arzı ile talebi arasındaki uyumsuzluk değişik açılardan mercek altına alınmaktadır. İşten memnuniyet ya da memnuniyetsizlik düzeyleri ve nedenleri, İstanbul’da hayat pahalılığındaki artışa paralel şekilde önemli ölçüde yükselen rezervasyon ücretleri (teklif edilen işi kabul etmek için en düşük ücret), eğitim sisteminin yetersizliği, genç kuşağın “ağır” olarak görülen işlere oldukça mesafeli olması gibi nedenlerle firmaların işgücü tedarikinde yaşadığı güçlükler ve sorunlar saptanmakta ve bazı sorunlara yönelik çözüm önerileri sunulmaktadır.

Çalışanların büyük bir bölümü işlerinden memnun olduğunu belirtse de özellikle eğitim seviyesi yüksek bireylerde iş tatminsizliğinin belirgin olduğu gözlemlenmiştir. Anket verilerine bakıldığında kadın ve erkek çalışanlar arasında işten memnuniyet açısından büyük bir fark bulunmamakla birlikte, odak grup görüşmelerde yüksek eğitimli kadınlar iş bulma süreçlerinde karşılaştıkları güçlüklere dikkat çekmişlerdir. İşten memnuniyetsizliğin en yüksek olduğu faaliyet kolları, ev temizlik işleri, çocuk ve yaşlı bakımı, tamir işleri ve kişisel hizmetler, toptan ve perakende ticaret ulaştırmadır ve memnuniyetsizliğin başlıca iki nedeni uzun mesai saatleri ve vardiyalı çalışmadır.
İşgücü arzı ile talebi arasındaki dengesizlik, firmaların aradıkları vasıflarda eleman bulamaması ve iş arayanların sunulan iş koşullarını yeterince cazip bulmamasıyla kendini göstermektedir. Artan enflasyon ve yaşam maliyetleri nedeniyle iş arayanların çoğunlukla asgari ücretin oldukça üzerinde rezervasyon ücretleri talep ettiği tespit edilmiştir.

Firmalar açısından değerlendirildiğinde ise, özellikle düşük vasıflı ve mavi yaka işlerde eleman bulma konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda firmalar iş gücü devir oranının yüksekliğinden yakınmaktadırlar. Kadın çalışanlar için güvenli iş ortamları, esnek çalışma saatleri ve vardiyalı çalışmaya yönelik hassasiyetlerin de iş tercihlerinde belirleyici faktörler olduğu görülmektedir.
Kayıt dışı istihdam, önceki yılların raporlarında olduğu gibi, 2024 yılı araştırmasında da işveren ve sektör temsilcileriyle yapılan görüşmelerde önemli bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, özellikle mavi yaka ve vasıfsız iş gücüne dayalı sektörlerde yaygın olup, küçük ve kurumsal olmayan işletmelerde daha sık gözlemlenmektedir. Buna karşın, sıkı yasal düzenlemelere tabi olan eğitim, bankacılık, sigortacılık ve sağlık gibi sektörlerde kayıt dışı istihdam görülmemektedir. Göçmen işçilerin kayıtsız istihdamı, özellikle imalat, inşaat, tekstil ve hizmet sektörlerinde oldukça yaygındır. Firma yöneticileri kayıt dışı istihdamın firmaların iş gücü maliyetlerini azaltma çabasından ve eleman temininde yaşanan güçlüklerden kaynaklandığı ve bu durumun haksız rekabete yol açtığı görüşündedirler.

Bu sorunlarının kökten çözümünün görünür gelecekte mümkün olmadığı aşikârdır. Buna karşın sorunları bazı önlemler ve politikalarla hafifletmek mümkün olabilir. Bu önlemler ve politikalar başta ihtiyaç duyulan vasıflarda yeterli sayıda eleman yetiştirmek gibi büyük ölçüde hükümetin sorumluluğundadır. Bu görev de ancak eğitim sisteminde çok köklü bir reform ile başarılabilir.

Raporda iki soruna yönelik çözümler üzerinde durulmuştur. Bu çözümlerden ilki asgari ücretin ülke geneli yerine bölgesel düzeyde belirlenmesidir. İkincisi ise ihtiyaç duyulan vasıflı elemanları yetiştirmek için firmaların gösterdiği çabalardır. Her iki çözüm de firma yöneticileri ile yapılan görüşmelerde gündeme getirilmiştir. Keza yabancı işçi ve kayıt dışılık sorununun çözümü de hükümetin sorumluluğundadır. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ise hükümet ile özel işletmelerin sorumluluk paylaşımı ve işbirliği ile mümkün olabilir. Genç kuşağın “ağır” işlerle arasına koyduğu mesafeyi azaltmanın yolu da bu iyileştirmelerden geçmektedir.

Firma yöneticileri ile yapılan görüşmelerde asgari ücret ile rezervasyon ücretleri arasındaki büyük farkın yarattığı sorunların bölgesel asgari ücret uygulaması diğer ifadeyle İstanbul’da daha yüksek bir asgari ücret belirlenmesi yoluyla ne ölçüde giderilebileceği gündeme getirilmiştir. Kimi yöneticiler böyle bir uygulamanın işe yarayacağını savunurken kimileri farklı gerekçelerle İstanbul’a özgü asgari ücrete karşı çıkmışlardır. Her hâlükârda asgari ücretin mevcut hükümetin gündeminde olmadığı göz önüne alındığında en azından İstanbul’da hayat pahalılığını bir ölçüde azaltmanın çareleri aranabilir. İlk akla gelen kiralık sosyal konut uygulamasıdır. Kiralık sosyal konut sayısı arttıkça hayat pahalılığının en önemli unsuru olan yüksek kiraları da o ölçüde aşağıya çekmek mümkün olabilir.

Firma yöneticileri ile yapılan görüşmelerde gündeme gelen bir diğer konu da istihdamda istikrarsızlık yaratan yüksek çalışan sirkülasyonuna karşı bazı firmaların aldıkları önlemlerdir. Bu önlemler sınırlı ölçüde de olsa ücretleri yükseltmek (yukarıda değinilen etkin ücret modeli) ama özellikle yan haklarda ve çalışma koşullarında iyileştirmelerden oluşmaktadır. Bu “iyi uygulamaları” yaygınlaştırmanın yolları özel kesimi temsil eden dernek ve benzeri kurumlar tarafından aranmalıdır.