Sezgin Polat ve Mustafa Ulus
doc. WorkingPaper#021
pdf. WorkingPaper#021
Türkiye’de işgücü ve istihdam ara ara dalgalanmalar gösterse de artmaya devam ediyor. Birindeki artış hızı diğerinin önüne geçtiğinde işsizlik oranı da artıyor veya azalıyor. İşgücü piyasası ile ilgili değerlendirmeler de genellikle bu üç büyüklük üzerinde yoğunlaşıyor ve tartışmaların odak noktası çoğu zaman işsizlik oranı oluyor. Bununla beraber demografik değişimlerin, firma karakteristiklerinin ve genel olarak ekonomik koşulların etkisiyle istihdamın ve işsizliğin yapısında da hızlı ve kuvvetli değişimler yaşanıyor. Bu değişimlere tek boyutuyla baktığımızda eğilimler genelde çok açık. Daha önceden başlamış olmakla beraber dönüşümün son on yılda hızlanarak devam eden en çarpıcı iki boyutu eğitim ve işteki durumla ilişkili. Yüksek öğretim mezunlarının istihdam payı çok hızlı bir şekilde artıyor. Benzer şekilde ücretli çalışanların sayısı ve istihdam payı hızla artarken, işverenler, kendi hesabına çalışanlar ve ücretsiz aile işçilerinin payı düşüyor. Diğer belirgin değişimler erkeklere kıyasla kadınların ve küçük işletmelere kıyasla çalışan sayısı ellinin üzerinde olan büyük firmaların net istihdam artışlarında gözleniyor. Ancak istihdamda meydana gelen mutlak değişimlere odaklanmak bu değişimlerin gerisindeki farklı dinamikleri gözden kaçırmaya sebep olabilir.
Bir dönemde net istihdamda meydana gelen değişim dönem içerisinde yaratılan ve yok olan işlerin farkı veya eşdeğer şekilde dönem içerisinde işe giren ve işten çıkan çalışan sayısının farkı olarak hesaplanabilir. Bütün ekonomilerde sürekli olarak çok sayıda iş yok oluyor ve eşzamanlı bir şekilde bir o kadar iş yaratılıyor. Ürünlerine talebin düştüğü, rekabet gücü ve verimliliği azalan firmalar küçülür hatta kapanırken aynı zamanda birçok yeni firma kuruluyor; verimliliğini koruyan ve artıran firmalar yeni pozisyonlar yaratmaya ve büyümeye devam ediyor. Bu döngüye ilave olarak çalışanlar mevcut pozisyonlardan bazen kendi istekleri dışında bazen de kendi istekleriyle ayrılıyor ve aynı pozisyonlar başka işlerden, işsizlikten ve hatta iş gücü dışından gelen yeni çalışanlarla dolduruluyor. Dolayısıyla işe giriş ve çıkışların toplamı olarak düşünülebilecek brüt işçi akımı (gross worker flows) yaratılan ve yok olan işlerin toplamı olan brüt iş akımından (gross job flows) çok daha yüksek bir seviyede gerçekleşiyor. Yaratılan bir iş daha önce var olmayan bir pozisyonun açılması, yok olan iş ise mevcut bir pozisyonun kalıcı olarak kapanması anlamına geliyor. Dolayısıyla bir işçinin işinden ayrılıp aynı pozisyonun başka bir işçi tarafından doldurulması iş akımında bir etki yaratmazken işçi akımının yükselmesi anlamına gelecektir. Örneğin, Abowd vd. (1999) Fransa’da net olarak yaratılan her yeni işe karşılık üç kişinin işe girdiğini ve iki kişinin işinden ayrıldığını gösteriyor. İşçi akımlarının yapısını ve zaman içerisindeki değişimini dikkatli bir şekilde ele almak işgücü piyasasıyla ilgili problemlere ve dönüşümlere farklı bir bakış açısı sunacaktır. Buna rağmen bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye’de bu işçi akımları yeterince çalışılmamıştır. Bizim çalışmamızla eş zamanlı olarak Ayhan vd. (2023) firma verisi kullanarak Türkiye’de iş akımlarını inceliyor. İş akımları ve işçi akımları işgücü piyasasının dinamiklerine dair farklı ve tamamlayıcı bilgiler sunar. Bu çalışmada biz işçi akımlarını ele alıyoruz. Bir diğer yakın tarihli çalışmada da Tunalı (2023) asgari ücret artışlarına bağlı olarak ücretlerin asgari ücret etrafında daha dar bir aralıkta yoğunlaşmasının işçi devri üzerindeki etkisini ele alıyor. Giderek daha fazla kişinin asgari ücret civarı ücret almasının çalışanların firmaya bağını zayıflattığını ve daha yüksek bir işçi döngüsüne sebep olduğunu ortaya koyuyor.
Çok sayıda çalışma yaratıcı yıkım sürecinin verimlilik artışı ve büyüme için önemini ortaya koyuyor (örneğin Foster vd., 2001; Bartelsman vd., 2009). Çalışanlar açısından yeni işler yaratılması ve işler arası geçiş, verimliliği yükseltme ve daha iyi işler bulma imkânı sağladığı ölçüde refah artışlarına sebep olacaktır. Fakat işe giriş çıkış oranlarının, başka bir ifadeyle işçi devir hızının (worker turnover rate) yüksek olması her zaman için çalışanların iş merdiveninde
(job ladder) yukarıya çıktığı ve daha iyi eşleşmelere geçtiği anlamına gelmiyor. Birçok işçi kendi isteği dışında işini kaybediyor ve yeniden iş aramak maliyetli ve zaman alan bir süreç. Ayrıca yüksek hızda işçi devri firmaya özgü beşerî sermaye birikimini ve dolayısıyla verimliliği olumsuz etkileyebilir. Üstelik kısa ömürlü işlerin oranının yükselmesi çalışanların gelir kaybına uğraması yanında işgücüne olan bağını da zayıflatabilir. Örneğin bu durum kadınlarda işgücü piyasasına bağlılığın çok yüksek olmamasının sebeplerinden biri olabilir. Dolayısıyla iş ve işçi devrinin etkileri olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir ve bu etkiler tüm demografik gruplar için aynı şekilde ortaya çıkmayabilir.
Bu çalışmada öncelikle zaman içerisinde Türkiye’de işçi akımlarının hızında ve yapısında meydana gelen değişimleri ele alacağız. 2005-2019 yılları arasında toplam istihdam %40 artmıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi özellikle kadınlar ve ücretli çalışanlar için artış daha da kuvvetlidir (sırasıyla %75 ve %68). Ancak aşağıda Şekil 1’de açıkça görüleceği gibi bu 15 yıllık dönemde istihdamın yıllık artış oranı aynı dar bant içerisinde dalgalanırken hem işe giriş hem de işten çıkış oranları istikrarlı bir şekilde yükselmiştir. İşçi devir hızındaki bu artıştan işgücünün tüm kesimleri aynı şekilde etkilenmemiştir. Bu asimetrik etki istihdamın yapısında da önemli değişimler ortaya çıkartmış ve zaten katmanlı bir yapıya sahip olan işgücü piyasasında bu katmanlar arasındaki farklar çeşitli boyutlarıyla daha da belirginleşmiştir. Özellikle eğitim seviyesi düşük işçiler ve vasıf gerektirmeyen işlerde çalışanlar için işçi devir hızı çok yükselmiş ve kısa ömürlü işlerin oranı ve sonuç olarak işsizlik riski belirgin şekilde artmıştır. Çalışmanın ikinci kısmında ise devir hızındaki değişimin çalışanların refahı üzerindeki etkilerini ele almaya çalışacağız. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mevcut işinde çalışmaya son bir yıl içerisinde başlayanlar ile işyerindeki kıdemi bir yıldan uzun olan çalışanlar arasındaki ücret farklılıklarını inceleyeceğiz. Eğer işçi akımları çalışanların daha iyi eşleşmelere geçişi sonucu gerçekleşiyorsa iş değiştiren çalışanların ücretlerinin daha kuvvetli bir şekilde artmasını bekleyebiliriz. Ancak iş değişimleri kapanan firma oranının artması, kısa ömürlü ve verimsiz işlerin toplam içerisindeki payının yükselmesi gibi olumsuz gelişmelerden kaynaklanıyorsa yeni başlayan işlerde çalışanlar dezavantajlı bir hale gelmesi beklenir. Bulgularımız mevcut işinde çalışmaya yeni başlayanların 1-2 yıl arası kıdemi olanlara göre daha düşük ücretler aldığını gösteriyor. Dahası, işten işe geçenlere göre işsizlikten veya işgücü dışından gelerek yeni işe başlayanlar için bu ücret farkı daha yüksek.
İşe yeni girişlerde ücretlerin aynı işinde çalışmaya devam edenlere göre daha düşük olmasının çok çeşitli sebepleri olabilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi çalışanların firmaya özgü beşerî sermayesinin kıdemle beraber yükselmesinin ücretlerine de yansıması beklenir. Çalışanların zaman içerisinde biriktirdikleri genel beşerî sermayeyi bir firmadan diğerine aktarması da her zaman kolay değildir. Bazen de yeni başlayan işlerde işverenler çalışanın verimini en başta tam olarak gözleyemiyorsa başlangıç ücretleri daha düşük olabilir. Ayrıca iyi ve kötü işlerin ayrıştığı katmanlı bir piyasada bazı kötü işlerde işin mahiyeti gereği yüksek işçi devri ve kötü ücretler bir arada olabilir. Fakat ücret farklılıklarının sebebi ne olursa olsun, giderek daha fazla sayıda insan yükselen işçi devir hızı nedeniyle daha sık bir şekilde iş arama sürecinden geçiyor ve bu düşük başlangıç ücretleriyle karşı karşıya kalıyor.
Sonuç olarak, çalışmamızın bulgularını bütüncül bir şekilde ele aldığımız zaman Türkiye’de işgücü devir hızının yüksekliğinin işçilerin daha verimli eşleşmeler yakaladığı ve daha iyi kariyer imkanları sunan dinamik bir yapıdan ziyade işgücü piyasasında katmanlaşmayı derinleştiren ve istikrarsız işlerin oranını artıran verimsiz bir sürece işaret ettiğini düşünüyoruz. Ele aldığımız dönemde istihdamın, özellikle de kadın istihdamının kuvvetli bir şekilde artması, kayıt dışılığın azalması, reel ücretlerin yükselmesi gibi işgücü piyasasında meydana gelen olumlu gelişmelerin yanında işçi akımlarındaki artışı ve bu artışa bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz etkileri de dikkate almak işgücü piyasasına dair daha sağlıklı değerlendirmeler yapmaya yardımcı olacaktır.
Çalışmanın geri kalanının planı şu şekildedir: İkinci bölüm 2005-2019 yılları arasında işçi akımlarında meydana gelen değişimlere ve farklı demografik grupların bu değişimlerden nasıl etkilendiğine odaklanmaktadır. Üçüncü bölüm yeni başlayan işlerle devam eden işler arasındaki ücret farklılıkları ile ilgili yapacağımız kestirimlerde kullandığımız veriyi tanıtıyor. Dördüncü bölüm kestirimler için kullandığımız modeli tanıtıyor ve elde ettiğimiz bulguları tartışıyor. Beşinci ve son bölüm sonuç bölümüdür.